Prof. Dr. Hasret Gürbüz Köz, halk ortasında ’Göz tansiyonu’ yahut ’Karasu’ olarak bilinen ’Glokom’ hastalığına dair açıklamalarda bulundu.
Köz, hastaların genel olarak kesin bir belirtisi var dediği bir durumun kelam konusu olmadığını vurgulayarak, şöyle konuştu:
“Çok sinsi bir hastalık. Lakin hastanın rutin gittiği bir muayenede göz tansiyonu yüksek bulunacak, görme sonu ve görme alanına ilişkin yapılan tetkiklerinde sorun tespit edilecek, ondan sonra göz tansiyonu yahut karasu hastalığı denilecek. Açıkçası hasta bu etapta pek bir şey fark etmiyor. Son periyoda yanlışsız artık görme alanı daralınca ve bir tüpün içerisinden bakar üzere görüyor ve çevreyi görmüyor.
Sadece baktığı yeri görüyor ve o basamakta fark ediliyor. Bir de yüksek şiddette göz tansiyonun olduğu durumlar var. Hastanın göz tansiyonları 50-60’a varabiliyor. Bu türlü bir durumda dehşetli bir ağrı, bulantı ve kusma ile hastalar Acil’e başvuruyorlar fakat bunlar genel olarak ülkemizde çok sık değil. Daha çok Asya ırkında bu şiddetli tablo karşımıza çıkıyor.”
“GÖZ BÜYÜKLÜĞÜ GLOKOMUN HABERCİSİ”
Bebeklerde de glokom hastalığı olabildiğinin altını çizen Köz, “Küçük bebeklerde anneler çocuklarının gözlerinin yaşardığını, ışığa bakamadığını, gözün önü kısmında cam saati formunda olan şeffaf kısım bulanık bir yapıya sahip oluyor ve bebeklerin gözleri büyüyor. Göz büyüklüğü aslında genel olarak halk ortasında çok şirin bir tablo üzere karşımıza çıkmakla birlikte aslında glokomun habercisidir. Her yaş kümesinde görülebilen ve farklı semptomlarla ortaya çıkan bir hastalık” diye konuştu.
“YILDA BİR YAHUT İKİ KERE TETKİKLERİNİ YAPMAMIZ GEREKİYOR”
“Glokom tanısı konulduktan sonra ’sizin glokomunuz geçti, bir daha görüşmeyelim’ üzere bir durum kelam konusu değil” diyen Köz, kelamlarına şöyle devam etti:
“Glokom tanısı aldıktan sonra stabilleşmiş olaylarda yılda bir yahut iki defa tetkiklerini yapmamız gerekiyor. Bunun için donanımlı bir merkeze gereksinim var. Görme alanı aygıtı ya da retina hudut kalınlığını ölçen aygıtlarla birlikte doğal ki klinisyenin deneyimi de çok kıymetli. Bizim mikroskobik muayenede görme sonunu nasıl gördüğümüz çok kıymetli. hastanın bütün kliniğiyle takip edilmesi lazım. Ne yazık ki glokomunuz geçti diyemiyoruz.”
“GLOKOM TEDAVİSİ UYGULADIĞIMIZ BİRÇOK HASTA BİREBİR VAKİTTE DİYABET HASTASI”
Glokom tedavisi uyguladıkları hastanın birçoğunun birebir vakitte diyabet hastası olduğuna dikkati çeken Köz, “Yine hipertansiyon hastalarında, yüksek miyoplarda, ailesinde göz tansiyonu olan hastalarda ya da akraba evliliği olanlar risk faktörleridir. Diyabet yani şeker hastalığı, gözün gerisindeki gözün beslenmesini sağlayan damarsal yapıyı bozuyor. Damarsal yapıyı bozunca göz kendisini korumak için yeni damar oluşturayım, kanlanma oluşturayım diye bir unsur salgılıyor. Bu hususun salınmasıyla birlikte gözün sıvısının dışarı atılmasını sağlayan açı yapısını büsbütün örten bir damarsal yapı oluyor. Bu olgular çok dirençli. Biz bu olguları genel olarak retina ve Glokom olarak birlikte takip ediyoruz. Öncelikle çok ileri diyabet hastasıysa gözünün gerisine lazer tedavileri yapılıyor. Bunun yanı sıra dirençli glokomunu da ilaçlı tedaviyle çözebilirsek çözebiliyoruz. Lakin bu olgularda genel olarak cerrahi gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.
“KONTROLÜ ÇOK KOLAY”
Glokom hastası Mehmet Ali Ertan ise 2008 yılında babasında fark edilen glokom hastalığı sonrası denetim hedefli gittiği muayenede kendisinin de glokom hastası olduğunu öğrendiğini söz ederek, “Yaklaşık 1 yıl boyunca ilaçsız olarak denetim edildi. Retinamın birazcık kalın olabildiğinden bahsederek bu hastalığın olup olmamasından tam emin olunamadı. 1 yıldan sonra ilaçlı tedaviye başlandı. İlaçlı tedavi ile birlikte 6 aylık dönemlerde sistemli olarak hekimlerimiz tarafından denetim edildi. Bende ayrıyeten diyabet ve çok azda olsa tansiyon var. O bakımdan bunun öncelikle gözlemlenmesi gerekiyordu. Hayatımıza hastalığımızla birlikte devam etmeye başladık. Çok önemli bir sorunu olan bir hastalık değil aslında. Denetimi çok kolay. Günde 1 tahminen de 2 kez birer damlalık ilaçla tedaviyi kendi isminize yapmış oluyorsunuz” dedi.
“HİÇBİR BİÇİMDE İLAÇ TEDAVİSİNİ REDDETMEDİM YAHUT AKSATMADIM”
Hastalığı boyunca tedavi için kendisine verilen ilaçları hiç aksatmadığına vurgu yapan Ertan, şöylr konuştu:
- “Eğer konutumun haricinde dışarıda olmam gerekiyorsa ilaçlarımı yanıma almak sistemiyle hiçbir formda ilaç tedavisini reddetmedim yahut aksatmadım. Biraz da korktum. Ben 5 duyu içerisinde görmeye biraz daha değer vermekteyim. O bakımdan ötürü sistemli olarak kullanmak istedim.
- Kendim de okuyarak sonuçlarının çok ağır olduğunu, geri dönülemeyecek bir biçimde akut bir hastalık olduğunu fark ettim. Zira göz hududu dünyada geriye dönüşü olmayan tek sinirmiş. Mümkün olduğu kadar güzel bakmaya çalıştım. Şu anda 56-57 yaş civarındayım. Mümkün olduğunca âlâ bakmaya çalışıyorum.”
